
Yalım avcısıdır gece.
Her varlığın içsel karanlığının birlikte oluşturduğu
gizil kın... Bir kama, bu kının içinde;
bilinç dışı taşının gölgesinde bilenmiş,
kendini tehdit eden...
Gece, bulutunun ördüğü kınla gizleniyor ateşten,
aydınlıktan, böylece yaklaşıyor cam şeffaflığına, bilmeden,
yutarken yalımları bir bir...
JOURNAL
Kayalıklarda teşhirci dalgalar çarpar başlarına...
Kendi içindeki düşüncesini köpükle kıran, ufalayan su,
insanların yüzlerine yükseltiyor iyilikçi beşiğini!
Bir elma ağıyor göğe, birden. Kırmızı yüzeyi, yuvarlaklığı,
gün ışığında, deniz tuzunda öylesine kışkırtıcı!
Dönmeye başlıyor insanlar arasında.
Kendi gizilgücüyle zıplayan elmayı yakalamaya,
birbirlerine ulaştırmaya çabalıyorlar.
Su üzerinde, yalnız başları, boyunları ve kolları görünen
insanlar ve çığlıklar içre, elma dansını sürüyor,
kimsenin eline geçmemeye devinerek.
Karşı karşıya olanlardan biri, elmayı atıyor diğerine,
onun yanıbaşına düşüyor. Bu kez bir başkası,
zayıf parmaklarıyla, suyun içinde yakalamayı başaran,
bir başkasına fırlatıyor. Tutmaya çalışanın ellerinden
kurtulan ve kendini yeniden dalgalara bırakan elmanın utku!
Ona ulaşmak için köpüğün içinde savaş sürüyor; kavranıp
yükseltiliyor kırmızı gülle, sunuluyor boşluğa...
Kaçıyor elma, düşüyor yanlarına, yörelerine,
avuçlar kapanmıyor üzerine, kapanamıyor; kayıyor ellerden,
gözlerin üzerinden; yönsüz hedefini kendi saptıyor ve
sonsuzca uzatıyor çift katlı devinimini, denizin
ve insanın...
Nilgün Marmara
Eylül, 1984 /div> posted by


<0Comments:
-
<
<Yorum Göndera href=" ~ back home
<<