
"Yaşlılığı kabul etsem yaratıcılık kalmaz. Sonra ben üretici olmamaktan, benzer şiirler yazmaktan korkarım. Şirimin farklı olması için çaba gösteririm. Ne kadar başarılı oldum bilemem ama ben 60 senedir şiirle uğraşıyorum."

Şiir toplantılarında sıranızı beklerken, bitkin görünüyorsunuz. Bazen baston oluyor elinizde, birisi sizi sahneye çıkartıyor. Sonra ne zaman şiir okumaya başlıyorsunuz, yorgunluğunuz gidiyor, yaşınızı atıyorsunuz üstünüzden. “Bir delikanlıdır ozan” dizeniz bu yüzden size çok yakışıyor...
Şiir gençlik duygusudur. Bende bu duygu hiç eksilmedi. 81 yaşındayım. Bu duygu olmasa benim ölümü beklemem lazım. Ben hala şiir yazıyorum. Bir şiirimi daha yeni Ankara’ya, Hayal dergisine gönderdim. Yaşlılığı kabul etsem yaratıcılık kalmaz. Sonra ben üretici olmamaktan, benzer şiirler yazmaktan korkarım. Şirimin farklı olması için çaba gösteririm. Ne kadar başarılı oldum bilemem ama ben 60 senedir şiirle uğraşıyorum.
50 YIL ÖNCEKİ ŞİİRİMİ HALA OKUYUP AĞLAYANLAR VARMIŞ
Bir şiiri ne kadar zamanda ortaya çıkarıyorsunuz?
Değişiyor. Uzun yıllar içinde çok sevilen şiirlerim oldu. Onun için şimdi daha titiz oldum. Mesela “Gitme Kal” için altı ay çalıştım. Ama o şiir 50 senedir okunuyor. Mesela 20 yaşında yazdığım şiir var; “Hissen Yok Bu Akşamda Senin”. Hala okuyup ağlayanlar oluyormuş, bana söylüyorlar.
Hele son zamanlarda daha az şiir yazıyorum. Şiirlerimin üzerinde daha çok çalışıyorum. Çünkü zayıf şiirler yazarsam diğer şiirlerimi de gölgeler. Buna dikkat etmek gerekir.
Şairler bu hataya sık sık düşüyor mu?
Örneğin Ahmed Arif “Hasretinden Prangalar Eskittim” kitabından sonra şiir kitabı çıkarmadı. Ama oğlu tuttu ‘Yurdum Benim Şah Damarım” diye kitap çıkardı. Babam bu kitabı çıkarmak istiyordu dedi. Doğru söylemiyor. Bu kitap Ahmed Arif’in başarılı şiirlerini de gölgeledi.
Şairler bu yüzden mi çoluk çocuk sahibi olmaktan çekinirler?
Ben yaşamıma bilinçli olarak yön verdim. Hiçbir zaman çalışmayan bir kadınla evlenmeyi düşünmedim. Mutlaka çalışacak. Bir de ona mı bakacağım yani? Ben aynı zamanda devrimciyim ve gençliğimde militandım. Tabii şimdi genç değilim, şiirimle sürdürüyorum. Pek çoğu çoluk çocuk sahibi oldular, karıları çalışmıyor, söndüler gittiler.
EŞİM ‘SEN ŞİİRİNLE UĞRAŞ’ DEDİ
Damar: Kadınlar erkeklerden üstündürBurada bir geçim sorunu ortaya çıkıyor değil mi, üretimi gölgeleyen?
Evet, evet. Şimdi benim eşim çalışıyor, emekli oldu. Tekelde baş mühendisti. Oturduğumuz bu ev, eşimin evi. Çoluk çocuğa bak bilmem ne, şiir falan yazılmazdı zaten.
![]() |
| Damar 43 yıl önce evlendiği Meriç Tülin için "büyük aşkım" diyor. |
Aslında ben uzun yıllar şiirle bağdaşmayan işlerle çalıştım. Sayılarla uğraştım uzun yıllar... Halbuki ben sözcüklerle çalışan bir adamım. Muhasebe servislerinde çalıştım. Sonra da kitapevi açtım. O da çok yorucu bir işmiş. 15 sene çalıştırdım. 84’de kendi evimiz olunca eşim ‘sen şiirinle uğraş’ dedi.
Her başarılı şairin arkasında güçlü bir kadın var demek ki...
Bana böyle bir evde nasıl oturuyorsun diyorlar. Ben de “1963’te Meriçko büyük şiir ödülünü aldım” diyorum. Karımın adı Meriç Tülin. Ona Meriçko diyorum.
84’deki bir yazınızda ‘çok yakın zamanlarda yazarlığın bir meslek olduğunu anladım’ demişsiniz.
Öyle olması lazım ama ben yıllarca başka işlerde çalıştım. Ben dirençli ve inatçı bir adamım. O kitabevini açtığım zaman 5-6 sene hiçbir şey yazamadım. Muhasebe işleri yapıyordum. Eşim bana ‘sen kırtasiyeci oldun’ dedi. Çok canım sıkıldı. Düşündüğüm bir şiir vardı zaten, hemen yazı makinesini aldım, yazdım. Mustafa Ekmekçi, Sadun Tanju o şiirden söz etti.
BÜTÜN DÜNYA ŞİİRLERİMİ OKUSUN İSTİYORUM
Önce yaşamı öğrenmek, tanımak, içinde bulunmak.. Sonra kitaplara dönmek gibi iki farklı yol izlemişsiniz. ‘Bu düşüncemi 40 yaşıma kadar korudum’ diyorsunuz...
Komünist diye beni okuldan şutladılar. Ama ben üzülmedim. Çünkü ben okulu değil, okumayı seviyordum. Yani istediğim kitabı okuyacağım…Abidin Dino bir entellektüeldi. Ama okulla ilgisi yoktu, bir kaç dil bilirdi. Yaşar Kemal, ortaokulun son sınıfına kadar gelmiş, Orhan Kemal lise birden ayrılmış ama kitap okuyorlar. Okumadan yazılmaz ki. Genç şairlere büyük şairleri okuyun diyorum. Sadece Türk şairlerini değil, dünya şairlerini okuyun. Homeros’tan başlayın. Çünkü ne kadar güzel şiirler okursanız, o kadar güzel şiir yazmaya çaba gösterirsiniz. Sonra bir şair yalnızca Türkiye’de tanınmak için yazmamalı. Ben o çabayı gösteriyorum. Bütün dünya şiirlerimi okusun istiyorum.
AŞK ÖLÜMSÜZ BİR TEMADIR
Ozanların delikanlı kalmasından yola çıkmıştık ama şiirin de hep “delikanlı” kalması mümkün mü? Şiir eskir mi?
Güncel olursa uzun yaşamaz. Eskir tabii. Ama güncel olmayıp da bütün insanları ilgilendiren bir ürün olursa ve kusursuzsa… Biçimin kusursuz olması lazım. Zaten sanat değeri biçimledir. O tam biçimini bulmadıysa o şiir yaşamaz. Başkalarıyla da ortaklık kurulacak duyguları ele almak lazım. Bireysel sıkıntılar başkalarını ilgilendirmez ama aşk konusu ölümsüz bir temadır. İnsanoğlunun sürekliliği de aşka bağlı bir şey zaten.
Doğanın kandırmacası değil mi aşk…
Güzel söylediniz ama şimdi şöyle bir şey: Gerçekçi bir şairin, Marksist’in aşk şiiriyle, idealist felsefeye inananın aşk şiiri farklıdır. Mesala Nazım diyor ki; “Seni sevmek ciddi bir iştir...” “Ne güzel şey hatırlamak seni, ölüm ve zafer haberleri içinden / hapiste ve yaşım 40’ı geçmişken...” Yani hem sosyal havayı veriyor hem de bireysel duygusunu veriyor.
Şiir ömrü uzatır mı?
Erken ölenler de var Orhan Veli gibi. Sigara yok de mi sizde?
Tülin Hanım’dan isteyelim.
Ondan gizli bir sigaram var benim, onu alırım.
Kokudan anlamayacak mı?
Anlıyor ama ne yapayım… Benim bütün arkadaşlarım 60 yaşına gelmeden öldüler. Edip Cansever, Metin Eloğlu, Cemal Süreyya,Turgut Uyar..Bunlar içkiden öldü ama.
Şairler için ‘yüreğini yiyerek yazanlar’ diyorsunuz…
Nazım Hikmet te Orhan Veli için öyle diyor. Goethe de 80 küsur yaşına kadar da yaşadı. 80 küsur yaşındayken 15 yaşındaki bir kıza aşık oldu.
Dağlarca 93 yaşında. Ama genelde çok içki içinler çabuk ölüyorlar. Ben gençliğimde de fazla içmezdim. Fethi Naci büyük içerdi ama şimdi bunadı.
UZUN YAŞAMAMA ŞAŞIRIYORUM
Dağlarca ‘içki insanın 3. gözüdür’ diyor.
Az içiyordu. Ama bir de tabii yapı meselesi. Aslında ben uzun yaşamama şaşırıyorum. Çünkü çok yoksulluk, sıkıntı çektim. Sakıncalı nefer olarak askerlik yaptım, iki sene içerde yattım. Yıpratıcı işlerde çalıştım. Ben çok umutluyum. O kadar iyimserimdir ki ben vallahi... Bakın eskiden bankalar ev verirlerdi. Benim bankada hesabım yok, acaba bana da ev çıkmış mı diye bakardım…(Kahkahalar..)
Ama bu umuttan başka bir şey Arif Bey… Zaten ‘Eksilmedi bendeki umutsuz umut’ diye çok güzel anlatmışsınız kendinizi dizelerinizde.
Umutsuz umut; ütopya. Umut bende çok geçerli. Çok sevdiğim bir kelime. Umut daha güzel, ümitten. Hatta bir kızın adı Ümit’ti, ben ona ‘bana ümit değil, umut lazım’ dedim, kız çok fena bozulmuştu.
Baltayı taşa vurmuşsunuz Arif Bey. Neleri umut ediyorsunuz gelecek için?
İnsanlık için şu emperyalizmin kökünün kazınmasını istiyorum.
Emperyalizm deyince ilk akla gelenler İngiltere ve ABD. Savaş endüstrisi orada çok etkin. Özellikle Amerika. Savaş endüstrisini sürdürmek için o silahları kullanması lazım. Bağdat’a binlerce ton bomba atıldı. Üretilmesi için onların kullanılması lazım. Irak savaşı bitince şimdi İran’ı düşünüyorlar.
Hiç bir ulus esareti kabul etmez. Bunlar Vietnam’da mağlup oldular. Önce Fransızlar sonra Amerikalılar.
-
<
