'İskender'i öldürmediğim ortaya çıktı' İskender'i Ben Öldürmedim' kitabıyla Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü'nü kazanan küçük İskender, 'Bana yapılan haklı haksız bütün saldırılara 'İskender'i Ben Öldürmedim' diye savunmamı verirken bu ödülle beraat ettim. İskender'i benim öldürmediğim belli oldu' diyor
ERKAN AKTUĞ (Arşivi) İSTANBUL - "Bir şair tanınınca kolaylıkla oynamaya başlayabilir. Onda oyun yok. Öfkeli olduğu için öfkeli, hırçın olduğu için hırçın. Çünkü hep risk altında, hem şiirinde hem de yaşamında. Bu yüzden de rol yapacak zamanı yok" diyor Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) Başkanı Enver Ercan, küçük İskender için... 42 yaşındaki küçük İskender, 20'li yaşlardan beri tanınıyor, 40 küsur kitabı var ve üç-beş filmdeki rolleri dışında onda 'oyun' yok. Boş vakitlerinde şiir yazmıyor, hayatını tamamen şiire adamış, gerekirse bunun için acı çekiyor, bundan dolayı yüksünmüyor. 'İskender'i Ben Öldürmedim' (Sel Yay.) kitabıyla TYS'nin düzenlediği Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü'nü kazanan 'marjinal şair' küçük İskender'le ödül ve şiir hakkında konuştuk.Melih Cevdet gibi bir usta adına düzenlenen ödülü ilk siz kazandınız. Nasıl bir hissiyat içerisindesiniz? Bana göre modern Türk şiirini toplumsal çizgiden kopartmadan taşıyıp yer yer bireye de inen usta bir şair olduğu için onun adına koyulan bir ödülü almak benim için her şeyden önce gurur kaynağı. Çünkü son dönemdeki muhafazakâr şiir eğiliminin, eğilimi de aşarak bir harekete dönüştüğü noktada böyle bir ödülü almak ödül kazancından çok bir saygı duruşunun, yüreklendirmenin başlangıcıdır. Bana göre bu ödül geç verildiği için bir geri adımdır, ama Türk şiiri için bir ileri adımdır. Büyük bir olasılıkla bu ödüle katılacak insanlar Türk şiirinin modernizasyon organizasyonunun belki de bu ödül çatısı altında gerçekleşeceği inancıyla hareket edecek. Melih Cevdet şiiriyle aranız nasıldır? Benim için yapı taşlarından biri. Onun özellikle 'Teknenin Ölümü' kitabı 10'lu yaşlarımda elimden düşmezdi. Paramparça olmuştu. Üstelik ailemdeki insanların da çok okuduğu, sevdiği bir şairdi. Bir de o kuşaktan bir tek Melih hocayla tanışma şansım olmuştu. Sadece şiirle geçinen ender şairlerdensiniz. Şiir kitapları çok az satıyor. Rol aldığınız üç-beş filmden servet kazanmadığınıza göre, nasıl geçiniyorsunuz? Ne maddi ne de manevi anlamda geçiniyorum. Geçinememek bir noktada gurur kaynağı oluyor. Çünkü uyumsuzluk, her şeyin sisteme bağlandığı bir coğrafyada her şeyden önce yaşama direnci veriyor. Haftada üç öğünle ayakta kalabilecek bir canlıya dönüştüm bu ülkede. Bu bir acındırma politikası değil, tam tersi bunu birçok insana yaşama karşı direnç örneği olarak sunuyorum. Şair günlük hayatın koşturmasının dışında boş vakitlerinde şiir yazmamalı. Bütün hayatını buna adayabilmeli, gerekirse bunun için acı çekmeli. O yüzden belli yoksunluklarımdan dolayı yüksünmüyorum. Bunu ülkenin gerçeği, hatta algılayış biçimi olarak görüyorum. 40'ınızı geçtiniz, 20'li yaşlardan beri tanınıyorsunuz. Bu özel yaşantınızı da görünür kılıyor. Marjinal yaşam nedeniyle dışlanmışlık hissediyor musunuz? Bunu ilk kez açıklıyorum. Zamanında basına da yansıyan tatsız bir olaydan dolayı iki kiralık katille mücadele ettim. Hatta biri beni yakaladığı halde çok sevdiği için öldürmeyeceğini bir an önce ortadan kaybolmam gerektiğini söyledi. Sen artık niye intihar etmiyorsun diyen beni çok seven okurlarım da var. John Lennon, Jim Morrison gibi... İdol noktasına getiriyorlar, bunu kırmaya çalışıyorum. İyi şiir yazmak yeterli mi? Şairin yaşantısı, hayata karşı duruşu iyi şiirin fark edilmesinde etkili değil midir? İyi bir şiir yazabilmek için kötü bir şair olmak gerekiyor. Buradaki kötüyü Batı felsefesindeki anlamıyla kullanıyorum. Çünkü aynı zamanda bir cambazsınız. Ve elinizdeki değnekle dengesizlikleri dengelemek zorundasınız. Bunu açarsak bazı dengesizliklerinizin olması gerekli ki bu şiirinize de yansısın. Değneğin iki ucunda dengesizlik olsun ki siz birey olarak o ipin üstünde durun. Çünkü okur aynı anda sizin düşmenizi de bekler. İpin üstünden geçmenizi alkışlar ama eğer düşerseniz büyük bir olay olur ve bundan büyük bir mutluluk duyar. Bu her sanatçı için geçerli. Ödül aldığınız kitabın adında 'İskender'i öldürmek'le neyi kastediyorsunuz? Kitabın adı, Türk edebiyatında, şiirinde modernizmi öldürmeye çalışanlara yönelik bir addı. Bana yapılan haklı haksız bütün saldırılara 'İskender'i Ben Öldürmedim' diye savunmamı verirken bu ödülle beraat ettim. İskender'i benim öldürmediğim belli oldu. Şiirin, şairin katledildiğini mi düşünüyorsunuz Türkiye'de? Bir anlamda. Çünkü Türk edebiyatının Rimbaud'lara ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Hatta o Rimbaud'ların gelip benim şiirimi de yıkmaları gerekir. Bu gereklilik kapsamında bundan 300 yıl sonra en azından saygı çerçevesinde insanların İskender'in yaptıklarına dönüp bakacağına adım gibi eminim. Ama belki kötü bir örnek olarak okunacağım ki, bu benim için önemli değil. Önemli olan neyi ne kadar tahrip ettiğim. Çünkü güzel bir şeyi tahrip etmiyorum ben. Güzel insanların yaşadığı o cam şatoları kırıyorum, belki tek başıma yapıyorum bunu ama 2000'li yılların genç şair ekibindeki saldırganlık ve ifade tarzı benim yalnız olmadığımı gösteriyor. Bu bir anlamda bayrak yarışıdır ki ben bayrağı bir yere kadar taşıyabilirim. Yeni gelenlerin de o bayrağı alıp bir yere götürmesi gerekiyor. Çünkü söz konusu olan bayraktır. Ödül parasıyla dökülen dişlerinizi yaptıracağınız söyleniyor, öyle mi? Evet yemek yeme problemim oluyor ama aslolan birilerini ısırma eylemim biraz zayıfladı o yüzden dişlerimi acilen yaptırmam gerekiyor! Çünkü ısırılacak çok insan var. Artık usta bir şair sayılırsınız. küçük İskender'den feyz almaya gelen gençlere ne öneriyorsunuz? Bir elinde çivi taşıyorlarsa diğer ellerinde çekiç olması gerekir. Bir yere şiirleriyle bir şey çakmak istiyorlarsa diğer ellerinde bunu yapacak inançları, birikimleri, cesaretleri olmak zorunda. Eğer yola çıkmaya kararlılarsa önce nerden ayrıldıklarını görsünler çünkü bir gün geri dönmek zorunda olabilirler. Ama bana göre dönmesinler, gitsinler. |
Kaynak: www.radikal.com.tr/div> posted by


<1Comments:
<Yorum Göndera href=" ~ back home
<<
Oğlanlardan ve alkolden vaktim arttıkça seni düşü-
nüyorum Türkiye, inan doğru bir kere yanılmasam
ve ruhumun yavşak zıpırlığı, hiç değilse ayık
dolaşmayacak kadar dürüstüm,
Türkiye, Tarkan öleli çok oldu, artık onu unut; bunadı kurt.
playboy'a annemin çıplak resimlerini
satarak Beyaz Saray'a sırnaşmayı düşlüyorum
spermi biraz fazla kaçırdığımda,
Bes parasız paraladığım sokaklarında embesillerini
ve taşak kalpli aydınlarının sidik yarışlarını
görüp bol bol osuruyorum, başbakanı dinlerken
televizyon karşısında ekrana ekmek teknemi açmak
ya da esrar içmek, geğirmek en büyük mutluluk bana verdiğin
Otuz bir çekmediğim günlerde düşler kuruyorum senin
hakkında, hür hülyalarımda sana zerre kadar
yer vermiyorum ama, maalesef ayakta kalıyorsun
Sosyal demokrat idiotlarini, orospu tavukların
uğrak yeri sanat galerilerini, festival sarkaçlarını,
ölüsevici kültürünün uyanık tezgahtarlarını
ve tezgahın altında neler döndüğünü
farkedecek kadar sosyalistim
Hapsine düşmedim henüz, o yüzden tam solcu
sayılmam köle pazarı piyasasında, kıçına cop
girdiği için şair olanlardan da değilim; eli
kulağındadır tımarhanelerinden birinde tescilli
manyak olmamın ve koynuna girmediğinden dorukta sıçanların,
o yüzden ipneliğim de test edilip onaylanmadı,
Uyuşukluklarıyla iktidara peşkeş çekip
çaktırmadan, sonnet'leriyle, balad'larıyla
köçekleşen, raconları kıyak geçme üzerine kurulu
mason-ulema tayfanı da tanırım, sen de bilirsin ki
havlayan it ısırmaz Türkiye, bak, bizbizeyiz,
çekinme, şu azınlıkların ne zaman kesip
kızartacağız, cok acıktım Türkiye,
Nazım'ı severim, buna kızabilirsin, ama bazı
-ne demekse- naif şairlerin, devlet sanatçısı
olmasına ve adının iktidar şakşakçısı
starlarla bir anılmasına dair çabalarına izin
verdiğinden, sana korkunç müteşekkirim, intiharımı
hızlandırıyorsun böylelikle, böylelikle artıyor kirim ve
seninle kirimiz, ne gam? iyi akşamlar. Persil Supra.
Mustafa Suphi, artık hamsi mi türkiye, dikkat et,
balıklar örgütlemesin,
Allah'a inanmıyorum, Osmanlı'yım velhasıl, akın
edip Avrupa'ya, toplayıp getirmesem de cillop
gibi veletleri, n'apalım, burdaki lumpen
teen-ager'larla idare ediyorum,
Türkiye, ayıptır sorması ne zaman akıllanacağız;
Türkiye, Kıbrıs'ın yakasını ne zaman bırakacağız
ve ne zaman yaraşır olacağız devrim şehitlerimize,
Türkiye, hiç terbiye edinemedim, yeteneğim bu kadar;
çük kadarken okudum Sabahattin Ali'yi,
Kafka'yı, Dostoyevski'yi, London'ı, Kapital'e başlayışım
babamla aramızda çıkan küçük bir harçlık sorununa dayanır,
IQ'larımızın düşük olduğunu sanmıyorum, peki
bir eşşek şakası mı bu; köy enstitüleri,
halk eğitimler, halkevleri ne ayak; Behice Boran,
iyi ki unutuldu; iyi oldu, eline sağlık türkiye,
Hasbelkader bir önerim var: CIA, Eurovision'u
kazanmamızı, AET'na girmemizi sağlayamaz mı acaba, şüphesiz,
eh benimki de salaklık, haklısın Türkiye,
Bizi milletçe sevmeyenlere ayar oluyorum; ağızlarını
burunlarını kırarak onlara medeniyet öğretmek istiyorum
Türkiye,
Ben, sex-shop'ların, komünist partinin, müslüman
demokrat partinin, rock partinin, çeşit çeşit
gay barların açılmasını, askerliğin kaldırılmasını
istiyorum Türkiye; bu topraklarda Nobel, Oscar, LSD,
Özgürlük ve sik anıtlarını görmek istiyorum: kişi başına
düşen milli gelirden bana ait payı iade ediyorum bütün
bu harcamalar adına sana; hapishaneler, hayvanat
bahçeleri, kamplar, tımarhaneler boşaltılsın derhal;
ben bütün kentlerinde barışla, erdemle, insanlık haklarımla
keyiften gebere gebere, ıslık calarak dolaşan bir seyyah olmak
istiyorum; Mandela kötü adam, döv onu Türkiye,
'Uzak Asya'dan gelip Akdeniz'e bir kısrak başı gibi
uzanan bu memleket..sizin! afiyet olsun efendiler'
demekten bıktım, bıktık,
anlıyor musun, orda mısın Türkiye,
Ama yine de memnun olmuyorsan bu tavırdan ve kızıyorsan
ve sinirleniyorsan, olsun, biz yine geliriz; yine yazar,
söyleriz; ölürüz; biz yine gideriz; sen, rahatını bozma
o zaman, güzel bir çocuk gibi bu şık dünya yatağında,
böyle masum böyle mazlum uyu Türkiye......
Küçük İskender
http://gaykedi.blogspot.com//p> <