<
<

Bir şiir nedir? Sanat dünyayı değiştirebilir mi? Yaratıcı edimin doğası nedir?

-Bilmiyorum. Hemen genel şeyler üzerinde konuşmaya yönelen kimse, özel
ve somut olana karşı koyamamakla suçlanacak.
Konumuz üzerinde düşünce yürütmüş
yüce bir selefime dayanarak, amacımı daha kesin belirlemek istiyorum. Uzun zaman
önce, yüz elli yıl önce Edgar Allan Poe
“bir şiir nasıl oluşuyor?” sorusunu irdeleyen bir makale yayımladı.
Bu denemenin konusu, Poe
’nun en ünlü şiiri olan “Karga”dır. Başlığını çevirmek kolay değil:
The Philosophy of
Composition. Bunun anlamı yaklaşık olarak “şiirsel çalışmanın kuralları
gibidir. Bu küçük yazı, dolaysız bir söyleyişle, Poe’nun
şiiridir. Poe’yu bu incelemeye yöneltenin ne olduğu,
şu söz
lerinden anlaşılıyor: “Bir yazar, yapıtlarından birinin tüm oluşum sürecini aşama aşama anlatabilirse,
bizim için ne kadar öğretici olurdu diye düşünmüşümdür çok kez. Böyle bir denemenin bugüne kadar
niçin yapılmadığına yanıt bulmak zordur; bunun suçlusu sanırım özellikle yazar beylerimizin kibridir.
Çoğu yazar, özellikle de şairler, yapıtlarını güzel bir çılgınlık içerisinde, kendinden geçmişçesine
ilhamla yarattıklarına insanları inandırmayı seviyorlar...

Poe’nun burada salt kibir diye yakındığı, aslında, Batının kendisi kadar gerilere dayanan çok eski bir mit,
saygın bir gelenektir. Orpheus ve periler,
“tanrının ağızlığı” diye bakılan şair, onun “güzel çılgınlığı”, onun
“hoş görülen sarhoşluğu”; şiirsel süreç kavramının varlığı Platon’dan bu yana kanıtlanabilmektedir.
Fakat en geç Helenizmden beri Avrupa
’da ilham mitine karşı, şiir yazmanın daha çok sanatsal bir
edim olduğundan söz eden, gizli bir karşı çıkış hep olmuştur. Poe, bu antitezi ileri zekâsının
bütün araçları ile sonuna kadar ifade eden ilk kişi olmuştur yalnızca. Savunmasının teknolojik
momenti önem taşımaktadır:

“İzleyicilerin, kulis arkasını görebileceği düşüncesi dahi, yani... Dişlilerin ve kayışların, halatların,
perdelerin, yani yüz olayın doksan dokuzunda sanatçının araç gerecini oluşturan teknik desteğin
tüm deposunu görürse - bunu düşünmek dahi yazarları irkiltiyor... Bana gelince, ne yukarıda
adı geçen antipatiye katılıyorum, ne de yapıtlarımın birinin nasıl oluştuğunu anımsamak zor geliyor
ve bir çözümlemeye ve yeniden oluşturmaya olan ve az önce eksiklik olarak tanımladığım ilgi,
çözümlemeye konu olan nesneye ilginin var olup olmamasından bağımsız olduğu için, burada
modus operandi olarak kendi eserlerimden birinin nasıl oluştuğuna değinirsem, umarım bu
benim haneme zevksizlik olarak yazılmaz...

Amacım, bir şiirin hiçbir bölümünün rastlantı, ya da ilham sonucu oluşmadığını, tersine,
matematiksel bir işlem gibi dize dize aynı kesinlik ve mantıkla kurulduğunu göstermektir.

Poe’dan bu kadar.

“Karga”nın oluşumu hakkındaki makalesi büyük etki yarattı. Baudelaire ve Mallarme,
yazarı Fransa
’da tanıtmışlardı; orada Poe’nun, yeni şiirsel Credo olarak yorumlanabilen denemesi,
kısa sürede sönüp gitmeyen, kuşaklan uğraştıran gerçek edebiyat olaylardan biri oldu.
Çağdaş şiirin kuramı, Poe
’suz düşünülemez. Valery, şairden bir “edebiyat mühendisi” diye söz ediyor,
Gottfried Benn onu “sanatsal
materyali soğuk tutmaya” çağırıyor; öğrencileri Pound’u
“il miglior
fabbro” olarak anıyor; yüzyılımızın büyük İspanyol şairleri Göngo-rizm makinesini yeniden
çalıştırıyor; Brecht, yabancılaştırma etkisini şiire de uyguluyor. Burada hesap kitap yapılıyor ve
parçalar birleştiriliyor ve her yerde Poe
’nun izleri görülebiliyor. Dada-babaların taklalarında
ve sürrealistlerin rüya metinleriyle şaklabanlıklarında dahi bir hesaplanmışlık seziliyor,
sanki söz konusu olan, bir makineyi yapmak yerine parçalamak olsa bile, o mühendislik
sanatını bozmamak gibi.

Poe’dan esinlenmek, diğer konularda birbirine aşırı derecede zil olan
yazarları, şiirin doğasına olan yaklaşımlarında birleştiriyor. Edebiyat Mühendisi sözcüğünü
Majakovskiy ya da Valery de ortaya atmış olabilirdi. Şiiri, devrimin bir aracı olarak gören
ve kesinlikle bir formalist olmayan bu Rus, tümü ile Poe - Valery çizgisinde olan Şiir Nasıl Yazılır
başlıklı bir makale yazdı. Amerikalının
“dişli çarklar ve kayışlar” öğretisinden
sonuçlar
çıkartıyor ve şiirsel hammaddelerden, yarı işlenmiş ve hazır ürünlerden söz ediyor.
Saf şiir
’in estetiği ile Marksist tarih anlayışı bu kadar yakınlaşabiliyor, buna göre üretim
güçlerinin gelişimi insanın bütün eylemlerini ve böylece şiir yazmayı da belirliyor.

Valery ile Majakovskiy’nin örtüştüğü nokta, sadece şiir teknolojisinin vurgulanmasında
değildir, İkisi de, Poe
’nun devamı olarak, oluşum sorusuna değinmektedir. Bu sorunun
yanıtsız bırakılamayacağını düşünüyorum. Tekniğine ve doktrinine bakmaksızın, günümüzde
ortaya çıkan her yapıttan, oluşum sürecini yansıtması beklenmektedir. Bunu ortaya koyan
birçok kanıt var, özellikle de bu yansımanın konu edildiği yerlerde, örneğin çağdaş
düzyazıda, Andre Gide
’in Sahte Sikkeci’sinde, Thomas Mann’ın Bir Romanın Romanında,
Doktor
Faustus’un Doğuşu’nda ve Uwe Johnson’un Betimlemenin Betimlemesi’nde,
Arnim Hakkında Üçüncü
şeyi anlatmaması gerektiğini söylüyorlar. Resim ve oluşumu böylece içice geçiyor,

Konumuz, yalnızca bir garabet değil. Bir yapıtın nasıl oluştuğu sorusu, estetiğin önemli, belki de en önemli, sorusuna dönüşmüştür. Poe, makalesine The Philosophy of Composition başlığını vermekte haklıydı. Çözümleme yapmaya, kaldıracı doğru noktaya yerleştirerek başlamıştı. Güzelin öğretisinin belki çözülebileceği bir noktaydı bu: biçim ve içerik hakkındaki tartışmalar, formalizm tartışmaları, “saf şiir” ve “güdümlü şiir” arasındaki karşıtlık, şiirsel dilin doğasının araştırılması, siyasi şiir sorunu - kısacası, sanatsal konulardaki her kuramsal düşünüş, er ya da geç, konu edindiği yapıtların oluşumu ile ilgilenmek zorunda kalacaktır.

Kendimde bu açıklamayı yapacak yetkiyi görmüyorum. Bir şiir nedir?
Sanat dünyayı değiştirebilir mi? Yaratıcı edimin doğası nedir? -Bilmiyorum.
Hemen genel şeyler üzerinde konuşmaya yönelen kimse, özel ve somut olana karşı
koyamamakla suçlanacak. Büyük soruların çekim kuvvetine karşı koyabileceğimi düşünüyorum.
Fakat bunların, bir şiirin oluşumunun konu edildiği her yerde karşımıza çıktıkları da yadsınamaz.
Ayrıca size, bir şiir yazmaya başladığımda, kuramsal ilgimin ortadan kalktığını da itiraf etmek istiyorum.
O anda benim için daha önemli olan, bir şiirin nasıl yazıldığı ya da nasıl yazılması gerektiği değil, belli
bir sözcüğü, doğru sözcüğü bulmak, yanlış bir heceyi ortadan kaldırmaktır. Bu bakımdan rahat olabilirsiniz.
Yani özel ve somut olan:
“Şiirler nasıl oluşurlar?” değil, “Bir şiir nasıl oluşur?”dur.

Bunu göstermek için elimizde iki yöntem var: dışarıdan, yabancı bir metin aracılığıyla; içeriden,
metnin kendisi ile. Dışarıdan bakan ve şiiri öznel olarak yeniden oluşturmaya çalışan filolog,
belli bir materyale sahiptir, fakat bu materyal de yeterli değildir: anlattığı bu olay hakkında
bir anıya sahip değildir. Bu anıya yalnızca yazarın kendisi sahiptir. Gerçekten sahip midir?
Ya da anımsama yanıltıyor mu? Oluşum sürecini ancak deneyim sonrasında yaratması ve bunu,
ortaya çıkmış olan şiire, belki de bilmeden, uydurarak eklemiştir. Bu tehlike, Edgar Allan Poe
’da
olduğu gibi, şairin bir şeyi kanıtlamaya
çalıştığı zaman ortaya çıkmaktadır. Benim bunu
yapmaya niyetim yok. Yazıma dayanarak bir estetik oluşturulacak olursa, bu, bana da yabancı
olacaktır ve geliştirilmesi okuyucuya kalacaktır...

Hans Magnus Enzensberger

Çeviri: Ensel Kayaoğlu


Kaynak: Şiir Penceresi

/div>
posted by ¤ Permalink ¤ < <<


<0Comments:


    <
<Yorum Göndera href=" ~ back home
<<
<