<
<ŞİİR TABAN FİYATI AÇIKLANSIN - ENVER TOPALOĞLU/div>
<
Cumartesi e-şiir dergisinin 23. Sayısından alınmıştır.


Yapı kredi yayınları’nın (yky), yapıtlarının yayın hakkını elinde bulundurduğu şairlerin internet üzerinde şiirlerinin yer almasına yasak getirmesini kamuoyuna duyurmamızla başlayan tartışma umulmadık ölçüde büyüdü. yky’nin girişimini şiirin hayattan koparılması ve kovulmasına yönelik adımlarından biri olarak değerlendirerek ‘kamuoyuna’ başlıklı bir bildiriyi elektronik posta olarak gönderdik:

“kamuoyuna!..

yapı kredi yayınları telif hakkı elinde bulunan şairlerin internet üzerinde okunabilen şiirlerine 5 ocak 2007 tarihinden itibaren yayın yasağı getirdi. özetle, okumak istediğiniz bir nâzım hikmet şiirini internette artık okuyamayacaksınız. bu durumun internetin her şeyden önce bilginin tekelleşmesine karşı bir olanak olmasını savunanlar açısından kabul edilmeyeceği açıktır. öyleyse tepkisiz kalmamak gerekir. örneğin şairler yapı kredi yayınlarının çıkarmakta olduğu kitap-lık dergisine şiir vermeyerek bu yasağa karşı bir boykot başlatabilirler. şiirseverler kitap-lık dergisini almayarak bu boykota katılabilirler. başka nelerin yapılabileceği üzerinde tartışılabilir...

ama asla tepkisiz kalmamak gerekir...”

medya, tarafların görüşlerini de alarak konuyu gündeme taşımakta gecikmedi. ancak her zaman olduğu gibi haberi yansız verme, yargı oluşturmayı kamuoyunun görüşüne bırakma ilkeleri hiçe sayıldı. telif hakkı gerekçesiyle internette getirilen yasaktan sonra gerçek anlamda mağdur olanları daha da mağdur eden, mağduriyete yol açan kararı alanları da destekleyen bir görüş oluştu.

tartışma aslında medyadan önce, elektronik postalar aracılığıyla mail gruplarında başladı. yky’nin yasaklama kararını destekleyen görüşlerini belirtenler arasında kimler yoktu ki ve daha da tuhafı birçoğu şairdi bu isimlerin.

uzun süre sağcılığını saklayarak sol kesim şairler arasında kendine yer arayan, ancak birtakım yükseltmelerden sonra artık gerçek kimliğini saklayamayanlar ‘atıl kurt’ komutu almışçasına yığdılar kelimeleri mesajlarına. soldan gelen bir eleştiriyle karşılaştığında benjamin’den, adorno’dan alıntılar yapan tüysüz akademisyenler de vardı aralarında, ‘kâğıda dönün’ derken sesi yüzyılların gerisinden gelen matbaa karşıtı seslerle özdeşleşenler de... ‘destekliyorum’ başlığıyla gönderdiği mailde kâğıda dönün çağrısını yapan görüşlerin sahipleri, her yaprak kâğıt için kaç ağacın kesildiğini ve bunun geleceği tartışmalı hale gelen dünya üzerindeki yaşama etkilerini düşünmeye çağırarak yanıtlandı. yky’nin destekçilerinin en önemli tezi, internet üzerinden şiire özgür, herhangi bir denetim ve engellemeyle karşılaşmaksızın ulaşılmasını savunanların emek hırsızlığıyla suçlanmasıydı. bu iddia, neresinden tutsan elinde kalacak türden oysa. bir sermaye kurumu olan yapı kredi yayınları’nın hakları yani sermaye, emek adına savunulmaya çağrılıyordu. hırsızlık konusunda handiyse iki yüz elli yıl önce bacon “mülkiyet hırsızlıktır” diyerek söylenecek her şeyi söylemişti oysa. ne ki hırsızlıkla mülk edinenlerin ‘hırsız var’ diye feryat etmeleri kendilerini gizlemekten, ikiyüzlülükten başka bir şey değil.


bozacının şahidi şıracı

şiirin internet sitelerinde yer almasına, yayımlanmasına, ücretsiz paylaşıma açık kalmasına karşı çıkılırken öne sürülen emeğe saygısızlık, hırsızlık, bedavacılık savları kabul edilebilir mi?.. sorunun yanıtından önce bir sanat ürünü olan şiirin meta sayılıp sayılamayacağıyla ilgili bir not düşmek gerekiyor sanırım. ancak daha önce bir anımsatma yapmak istiyorum. şilili şair neruda’nın italya sürgünü sırasındaki yaşamından kesit sunan ve herkesin, özellikle şairlerin habersiz olmadıklarını sandığım bir film türkiye’de de gösterildi. ‘postacı’ adıyla çok sayıda izleyici toplayan filmde geçen bir diyalogda, şiirin ihtiyacı olana ait olduğu dile getiriliyordu. o görüşe kimse itiraz etmedi. ne demek şiirin ihtiyacı olana ait olması, o zaman telif hakkı ne olacak diyen çıkmadı. bu örnek nahif bulunabilir. ama, nahif olması gerçeği anlamamıza engel değil.

sanat yapıtının (şiir diye okumaktan yanayım konumuz bağlamından kopmamak için) yaratım sürecinde meta sayılmayacağı belirtiliyor elektronik postalardan birinde. pazara çıkınca meta niteliği kazanan şiir kirlenmiş, kaybetmiş olmuyor mu diye düşünme gereği duyulmuyor fakat. bu görüşe göre, bir şair şiir yazdığı sürece değil, ancak yapıtlarını yayımlayan yayıncıyı zenginleştirdiği sürece önem kazanıyor. yapıtıyla kapitalistlerin kasasını doldurmayan şairin şiirleri bir değer taşımıyor. iyi şiir-kötü şiir ayrımı yapılırken de herhalde bu ölçüt kullanılıyor; yapıtların yaratım sürecindeki değerine değil, pazardaki meta değerine bakılıyor. akla, ister istemez şiir ödüllerinin seçici kurullarında bu anlayışı taşıyanların niçin yer aldıkları ve kullandıkları oylar geliyor.

“kapitalist üretim, belirli tinsel üretim dallarına, örneğin sanata ve şiire düşmandır” diyor marx. emek-sermaye çelişkisini ve kapitalizmi marx’tan daha iyi anlayıp çözümlemiş başka bir düşünür varsa ona kulak verebiliriz. kapitalizmin sanattan, konumuz açısından da şiirden, kâr etmekten başka bir beklentisi olamaz. nitekim deneyimler ve bu konuda çalışan düşünürler de bunu söylüyor zaten. marx’ın şiire düşman dediği kapitalizmin nesi değişti de bir kapitalist işletme olan yky’nin ya da benzer bir yayın holdinginin, şiire katkıda bulunduğu iddiasıyla çıkarlarını savunalım.

‘paylaşım’ kavramının yayın yasağını savunanların dilinde ‘bedavacılık’ kavramıyla yer değiştirmesine ise arkasındaki niyet gizlenemediği için şaşırmamak gerekiyor. paylaşımın sosyal ve bireysel katkılarını saymaya gerek var mı? tarihsel deneyim ve birikim, ilgilenene istemeyeceği kadar kaynak sağlar bu konuda. paylaşımın soyluluğu, bedavacılık gibi hiçbir tutarlılığı olmayan amiyane bir yakıştırmayla küçük düşürülemez. paylaşmaktan habersiz olanların aslında nâzım hikmet’ten de habersiz oldukları ortaya çıkıyor. eğer öyle olmasa sığ sularda yüzerken batırdığı şairlik gemisini kurtaramayacağını anlayınca yayın holdinglerinin çıkarlarını savunan kâtipliğe soyunmadan önce nâzım hikmet’in yıllar önce paylaşımı dile getirdiği şeyh bedreddin destanı’ndaki dizeleri anımsarlardı:

hep bir ağızdan türkü söyleyip
hep beraber sulardan çekmek ağı,
demiri oya gibi işleyip hep beraber,
hep beraber sürebilmek toprağı,
ballı incirleri hep beraber yiyebilmek,
yarin yanağından gayri her şeyde
her yerde
hep beraber!
diyebilmek
için
on binler verdi sekiz binini..

nâzım hikmet’in şiirleri de dahil, telif yasası gerekçe gösterilerek paylaşımın engellenmesini savunanların, bu şiirde dile getirilen on binlerin sekiz binini niçin kaybettikleri sorusunu kendilerine bir kez daha sorup yanıtı yüksek sesle vermeliler bence...

tartışmaya katılıp da gerek medyada, gerekse internette mail yoluyla görüşlerini açıklayanların içinde yky’nin yasaklama kararına kayıtsız koşulsuz destek sunanların kimler olduklarını görünce ister istemez bozacıya şahitlik yapan şıracılar geliyor hatıra... şiirin yayını, dağıtımı, okurların paylaşımı için her kanalda ücretlendirilmesinin niçin vazgeçilmez bir koşul olduğunu da sormak gerekiyor. şair, sistemin bütün verilerini olduğu gibi kabul ederek şair kalabilir mi? “toplumsal anlaşmayı reddetmek; şairin özelliği ve büyüklüğü buradan gelir” görüşü yalnızca on dokuzuncu yüzyılın düşünürlerinden theophile gautier ve bazı parnasçıların değil, genel olarak “sanat sanat içindir” diyen kuramcıların bile ortak düşüncesiydi. sistemle, ki bu ister kullanılan dilin sistemi olsun, isterse kurulu düzen olsun, çatışmayan bir şairin şiiri, samimiyet ölçüleriyle değerlendirildiğinde çıkacak sonucu tahmin etmek zor değil. oysa yasağı savunanlar, şairler de dahil, herkesi açıkça sisteme boyun eğmeye çağırmakta. ahmet hamdi tanpınar’ın ya hiç okunmayan ya da üstünkörü okunup geçilen en önemli yapıtlarından biri olan ‘edebiyat üzerine makaleler’de (1. baskı s. 11) dile getirdiği gibi şairin kapı kapı dolaşıp “efendim size nasıl yararlı olabilirim” demesini önermekteler. gönüllü olarak düştükleri kapitalizmin savunuculuğu çukurunda kalmak isteyenlere ne denebilir? ancak bilmeliler ki başkalarının da aklını çelerek o çukura çekmeleri sandıkları kadar kolay değil...

yukarıda da değinildiği gibi telif hakkı gerekçesiyle, yasaların gereği olarak savunulan şiirin özgürce paylaşımının engellenmesini savunan görüş, değişik araçlar kullanılarak kamuoyuna sunuldu. gösterilen gerekçelerden biri de şiirin internet ortamında izinsiz paylaşımından dolayı yapıtların özgünlüğünün bozulduğu, tahrif edildiği yönünde. yky yayın yönetmeni raşit çavaş yaptığı açıklamada “izinsiz kullanımlarda şiirlerin yanlış, anlamsız ve zaman zaman da keyfe göre değiştirilerek şairleri mezarlarında döndürecek hatalarla sitelerde yayımlandığı da herkesin bildiği bir vakıadır” diyor. ancak bir tek örnek bile göstermiyor. kaldı ki internet sitelerinin izinli ve telif ödeyerek aldıkları şiirlerde şikâyet konusu olan yanlışları yapmayacaklarını nasıl garanti edebiliyor... bir başka gerekçe ‘ünlü şairlerin, adı sanı bilinmeyen isimlerle yan yana şiir sitelerinde yer almaları’. buradan çıkan sonuç açık. internette özgür paylaşıma açık şiirlerin yayını engellenerek izin ve ücretlendirilmesi koşulu getirilmesi halinde tahrifatın önüne geçilebileceği görüşünü kabul etmemiz isteniyor. olabilir mi, dergilerde şiirler tahrif edilmiyor mu? kitaplarda şiirler yanlış basılmıyor mu? ayrıca telif ücreti verilerek basılan ünlü şairlerin kitapları, bırakın satın almayı, kitap diyerek ele alınmayacak kimi matbuatın yanında yer almıyor mu? kitapçıların çoğu kitaba domates, patlıcan muamelesi yapmıyor mu? hele şiir kitaplarına... kitapçılarda telifi ödenmiş şiir kitaplarının itibarı, çok satan diğer kitapların yanında internette olduğundan daha mı fazla? internet sitelerinde şiirlerin yanında yer alan reklamlara yönelik eleştirilere katılıyorum. ancak örneğin kitap-lık dergisinin arka sayfası, iç kapak, onu da geçin derginin ortasında yer alan araba, akaryakıt, tüpgaz reklamları yok mu? öyleyse aynı eleştirilerden kitap-lık dergisi niçin muaf tutuluyor.

soruları çoğaltmak olası, ama bu kadarının da meramımızı dile getirdiği kanısındayım. şiir paylaşılarak değil, meta olarak pazarda dolaştırılarak tüketilir. çünkü şiirin pazara çıkarılması onun tüketim nesnesine indirgenmesidir. bu dayatmaya boyun eğmeyeceğimiz olanakları sağlayan kanalları niçin terk edelim?

şiir taban fiyatı açıklansın

şiirin, yaratım süreci tamamlandıktan sonra aslında şairini zaten terk ettiği, artık okurunun ilgisi ve görgüsüyle varlığını sürdüreceği bilgisi yeni bir şey değildir. şairin bunun bilincinde olmadığını öne sürmekse, ancak düşüncesizlikle açıklanabilir. ben bu konuda daha da ileri giderek şair mükemmel olarak görülen şiirinde bile en fazla yarısını yazdığı, diğer yarısının okurun bilincinde yazıldığı, tamamlandığı görüşündeyim. okurunu yapıtına katmayan şairin aslında şiirinin çoğalmasını engellediği gibi içten içe yaşadığı bir korkudan, özgürlük korkusundan kaynaklandığını da söyleyebiliriz.

ayrıca hangi şair, şiirin oluşumu sırasında bir yandan alacağı telifi hesaplarken bir yandan da imgelerini, dizelerini çatmaktadır. “sahici amaçlar ancak amaçlılığı bir yana bırakmakla gerçekleşebilir” diyor adorno, minima moralia adlı yapıtında.

şair için şiire itibar kazandıracak, yapıtının tinsel hakkını verecek, değerini takdir edecek okurlar olabilir. valéry, şairin şiirden doğduğunu söylüyor. dilini paylaşan bir okurla karşılaşan şairin göreceği iltifattan başka beklentisi yoktur. bir tek şiiri bile ezberinde olan bir okuruyla karşılaştığında bütün şiirlerini bağışlamaya hazır olmayan şair var mıdır. bu savı günümüzün ünlüleri de dahil bütün şairler için geçersiz kılacak örneği olan var mıdır? samimi bir yanıtın ne yönde olacağını tahmin etmek elbette zor değil.

şairin bir ‘at’a krallığını sunacak tacı yoktur. ama şairin, düşüncesi şiirinin diliyle yeşermiş, yapıtlarının değerini bilen, paylaşan bir okurla karşılaştığında duyumsadıklarının bedeli de başka hiçbir şeyle ölçülemez.

faşizmin bir tek yüzü yok. kendisini nerde, nasıl göstereceğini kestirmek her zaman kolay olmuyor. aslında ortaya çıktı ki solun kavramlarını kullanarak (sık sık vurgulanan emeğe saygı, sömürü, yağma gibi) serbest piyasanın değerlerini savunan görüş sahiplerinin niyeti başka. söz konusu olan telif hakkı öne sürülerek emeğin korunması değil. bu, ideolojik bir savaştır. (konumuz bağlamında) şiirin özgürlüğü için tavır alanlarla şiiri pazar yoluyla tüketim nesnesine dönüştürerek ondan rant sağlamak isteyen anlayış arasında açılmıştır. ancak yeni olmayan bir savaştır. şiirin özgürce kapitalist pazar sisteminin kurallarına teslim olmadan paylaşılmasını savunanlar barbarlıkla suçlanıyor.

barbar kimdir? dünyanın bütün kaynaklarını kurutacak ölçüde yağmalayıp insanlığı hızla felakete sürükleyen kapitalist sistemin sorumluları ve savunucuları mı? yoksa özgür, eşit ve insanca yaşanabilir bir dünyanın mümkün olduğunu savunanlar ve bu talebi gerçekleştirirken şiiri araç değil, amaç yapanlar mı?

“biz yüzümüzü görünmek için gizledik” cümlesinde olduğu gibi her konuşması bir şiir kadar etkili subcomandante marcos mu barbar, zorla işgal ettiği ırak’ta 2003 yılından bu yana yaklaşık 655 bin sivil ölümünün sorumluluğunu taşıyan amerika ve kapitalist sistem mi? batılı insan hakları örgütleri bu rakamı 42 bin ile 47 bin arasındaki verirken, pek çok can kaybının rapor edilmediğine dikkat çekildiğini de anımsatalım. ırak’ın amerika tarafından işgalini haklı görenlerle internette şiirin dolaşımının engellenmesini isteyenler ve onları destekleyenler arasında ben bir fark göremiyorum. dünyayı anlamak ve bırakın değiştirmeyi, yorumlamak için bile gerekli olan düşünceye sahip herkes yasaklamanın sonucunu kestirebilir.

prometeus’u bağlayan zincirleri çözemez belki, ama bilince takılan kelepçeyi çıkarabilir şiir.

ancak özgürlükçü ve paylaşımcı bir anlayışla neofaşist görüş ve düşüncedekilerin kapitalizmin borazanlığına soyunduğu pazara ve onun yasalarına teslim olmaksızın bilinçlere takılan kelepçeleri çıkarmaya talip olabilir şair ve şiir...

“ekmeğinizi kaleminizden çıkarmak istiyorsanız gazetecilik, tiyatro yazarlığı yapın” diyor, hem de bir romancı olan gustave flaubert ve ekliyor: “beş frankla bir fikir arasındaki bağı anlayamıyorum. sanatı sanatın kendisi için sevmek gerekiyor. yoksa en sıradan bir uğraş bile daha iyidir.”

şiirin telif hakkı gerekçe gösterilerek internet ortamındaki varlığına ve dolaşımına yönelik engelleyici girişimde bulunan yky kısa bir süre sonra ikinci bir açıklama yaparak kimi koşullar getirdi ve tavrını kısmen değiştirdi. ancak yky’nin yasakçı kararıyla başlayan tartışmayı bitirmeye ve büyük ölçüde yayıncılık itibarını kurtarmaya yönelik bir piyasa çalışması olarak görünen bu tutum da tatmin edici olmaktan uzak. ayrıca yky’nin ikinci açıklaması da dayattığı koşullar nedeniyle bir başka tartışmayı gündeme getirecek gibi görünüyor.

hangi biçimde olursa olsun şiirin, dayatmalarla, telif hakkı ve yasalar gerekçe gösterilerek özgürce dolaşımının, paylaşımının önüne geçilmek, engellenmek istenmesi reddedilmeli.

şiirin fiyatı yoktur. şiire pazar sistemi içerisinde ve pazar ölçütleriyle fiyat biçmekte ısrar edeceklerden bir tek şey istenebilir. artık her ay mı olur, altı ayda bir mi, yoksa yılda bir mi olur, onu da kararlaştırarak oluşturulacak bir komisyon, düzenli aralıklarla toplanıp şiir taban fiyatı belirlesin ve kamuoyuna açıklasın...

madem öyle, şair de şiirini kaça satacağını bilir daha ilk dizeyi yazarken... marketten alışveriş yaparken nakitti, kredi kartıydı uğraşmaz, son şiirini uzatır kasiyere. fazla gelirse üstünü de nasıl alacağını, yazarlar sendikasıyla yayıncılar birliği bir teklif hazırlayarak belirleyebilir... değil mi ki ikisinin de başkanlığını şairler yapmakta...
/div>
posted by ¤ Permalink ¤ < <<


<0Comments:


    <
<Yorum Göndera href=" ~ back home
<<
<